BAKIŞ AÇISI

Profesör derse girer ve “Çocuklarım, size anlatacağım olayı dikkatlice dinlemenizive yorum yapmanızı istiyorum” der. Anlatmaya başlar.“Hastamız ne konuşuyor,ne de denileni anlıyor,saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor…zaman ve kişi kavramı yok.Son altı aydır, onun yanındayım.Ne görünüşü için bir çaba sarfediyor,ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor…Onu, hep başkaları besliyor,yıkıyor ve giydiriyor.

KISA DUALAR

SIKINTILI ANLARDA OKUNACAK DUA OKUNUŞU: "Subhânallâhil Aziym!" MANASI: "Büyük ve yüce Allâh'ı tesbih ederim!" 

HASTANE PENCERESİ

Bir hastane odasında ölüm ile yaşam arasında gelip giden iki kalp hastası adam. Birisi pencere kenarında yatıyor, öbürü kapı ağzında. Hastaların ikisi de yerinden kalkacak durumda değil, pencerenin kenarındaki gördüklerini diğer hastaya anlatıyor…

ŞEMS TEBRİZİ

Mevlana Şems Tebrizi’ nin gidişinden sonra çok mutsuzdur. Onun sohbetlerini çok özlemektedir. Yaşayıp yaşamadığı bile bilinmemektedir. (Bir görüşe göre de Şems Tebriz-i Hazretleri öldürülmüştür.) Mevlana Celaleddin Rumi her yere haber salmıştır, dostu Şemsi bulabilmek için. Her yerden haberler gelmektedir Şems hakkında.

DAR AYAKKABI


O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler. Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde. Tek ayakkabı yapan dükkanında ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresini çizdi.
O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı. Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum.

MUTLULUK VERİN

300 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı,

HER ŞEY DUA İLE BAŞLAR

Bir gün çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle manava girer.Dükkan sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır.
Kocasının çok hasta olduğunu,çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.

DEĞER KAVRAMI

"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya! taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.

KAZANMAK İÇİN

Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu...(Mutlaka okuyun)

Soygunculardan biri bankadakilere bağırır: “Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.”
Herkes sessizce yatar… Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır.
Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…
Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada... Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”

HAYATIN İKİ KANADI



Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan sonra şikayet eden bir çiftçi vardı: “Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse her şey daha iyi olurdu; çünkü besbelli kendisi çiftçilik hakkında pek bir şey bilmiyor.”
Bu doğrudur! Tanrı bir çiftçi değil ki – nereden bilecek?
Tanrı ona dedi ki: “Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım; ne istersen dile, bu dileğin hemen yerine gelecek.”

GERÇEK ARKADAŞ

Yakın zamanlarda bir dükkân açmış olan bir adam, dükkânının tepesine “Burada Taze Balık Satılır” yazan büyük bir tabela astı. Yanına bir arkadaşı geldi ve dedi ki “Tabelada neden ‘Burada’ yazıyor?” Adam “Burada” kelimesini tabeladan kaldırdı. Sonra başka bir arkadaşı geldi ve dedi ki ‘Satılır!’ Tabii ki satılır. Bağış yapmıyorsun, öyle değil mi?” “Satılır” kelimesi tabeladan kalktı. Üçüncüsü geldi ve dedi ki ‘Taze Balık!’ Taze olmak zorunda. Bayat balığı senden kim alacak? “Taze” kelimesi çıkartıldı. Dükkân sahibi boynunu eğdi.

YENİÇERİ KIYAFETİ


19.yüzyilda Almanya'nin Mülhaym sehrindeki Ren nehrinin bir yakasinda Almanlar, öbür yakasinda da Fransizlar oturuyordu. Fransizlar, her sene nehrin Almanlardaki kismina geçip mahsulün tümünü toplayip götürüyorlardi.
O siralar, birligini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çikaramiyorlardi tabi. Her sene böyle olunca çareyi Osmanli Sultanina durumu yazip, imdat istemekte bulurlar. Mektupta söyle demektedir:
"Fransizlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden aliyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dagitan bir imparatorlugun sultani, Islamiyetin de halifesisiniz. Bizi bu zulümden kurtarin. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkani saglayin."