Bir hastane odasında ölüm ile yaşam arasında gelip giden iki kalp hastası adam. Birisi pencere kenarında yatıyor, öbürü kapı ağzında. Hastaların ikisi de yerinden kalkacak durumda değil, pencerenin kenarındaki gördüklerini diğer hastaya anlatıyor…
“Bak gene dünkü sevgililer gelip oturdu banka. Delikanlı kırmızı gül almış bugün. Her seferinde güzel çiçekler alıyor sevgilisine, onu çok seviyor olmalı. Yanlarına simitçi geldi. Taze gevrek simit diye bağırıyor. Simitler hakikaten fırından yeni çıkmış gibi, sanki kokusu buraya kadar geliyor. Sevgililerimiz bir simidi alıp paylaştılar. Hatta küçük bir parça ördeklere attılar. Ördekler yine yaramaz bu gün, havuzdan çıkıp çimenlikte geziniyorlar. Aa.. tüh ördeklere bakayım derken küçük bir çocuk dondurmasını düşürdü, yazık ! Babası bir şeyler söyleyince ağlaması kesildi. Demek ki sana yine dondurma alırım falan dedi. Ne merhametli babalar var….”
Pencerenin kenarındaki sürekli bir şeyler anlatır diğerine. Çünkü kapının kenarında yatan hasta yatağa bağlı olduğu için odanın içinden başkasını göremiyor. Böylece ikisinin de canı sıkılmamış oluyor. Hatta anlatılanlar terapi gibi geliyor.
Kapı kenarındaki adam pencere kenarındaki hastanın yerinde olmak istiyor. Orada olsa manzarayı o da görebilecek. Pencere kenarındaki hastaya bir kriz geliyor. Diğer hastanın acil durum düğmesine basması lazım. Böylece doktorlar gelip hastayı kurtaracak. Ama adam basmıyor, çünkü diğeri ölürse kendisi manzaralı yatağa geçecek. Pencerenin kenarındaki hasta ölüyor ve yerini ötekine veriyorlar.
Adamın ilk işi perdeleri açıp manzaraya bakmak oluyor.
“Gördüğü sadece kapkara bir duvar. Manzara sadece bu kadar”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder